Olan değil Olmayan sorunlar

Bugün sizlere Gölbaşı'nda bulunan sorunlardan bahsetmeyeceğim.

Olan değil Olmayan sorunlar

Olan değil Olmayan sorunlar

Bugün sizlere Gölbaşı'nda bulunan sorunlardan bahsetmeyeceğim. Çünkü Gölbaşı'nın ayağa kalkması ve tekrar toparlanması için yapılması gereken hiçbir şey yapılmamakla beraber, derin siyasilerin sıkıştığında atıf yaptıkları üst akıl gibi gizli bir el Gölbaşı'nın geleceği ile oynuyor imajı Gölbaşı'nda yaşayan herkesin zihninde belirgin bir hale gelmiş durumda. Bazen açık açık dillendirilse de, çoğu zamanda bu fısıltılar halinde zihinleri meşgul ediyor.

‎Bugünkü konumuz Gölbaşı'nın ortasında geçen karayollarının işgüzarlığı, iş bilmezliği, vurdumduymazlığı ve yıllarca süren çilesi değil. Bugünkü konumuz üzerinde neredeyse 3 yıl geçmiş olan deprem felaketinin ardından yapılan hatalar veya bir şekilde yapılmayan işler de değil. Bugünkü konumuz şehir içi köstebek yuvasını andıran yolların gerek yayalara gerekse araç sahiplerine yaşattığı eziyet de değil. Bugünkü konumuz konumu düşünülüp danışılmadan yapılan deprem konutlarının teslim edilmemesi, konutların ana yol ile bağlantısının yapılmaması nedeniyle can kayıplarıyla sonuçlanan trafik kazaları da değil. Gölbaşı halkının bir nebze nefes aldığı adeta simgesi haline gelen göl ve çevresini harabe görünümü ve kirliliği de değil. Gerek ilçe merkezinde gerekse yeni yapılan TOKİ'lerde faiş fiyatlarla belirlenen kiralarda değil. Değil diye diye ben de neredeyse tüm sorunları sıraladım galiba. Neyse işleyeceğimiz konuya geçelim.

‎Hani Martin Luther'in bir rüyam var diye 1963 yılında ortasında Amerika'da ırkçılığa karşı söylediği gibi benim de bu ülke için bu millet için en çok da ailem ve kendim için bir rüyam var. Kahve köşelerinde arkadaş sohbetlerinde çoğu zaman hepimizin dile getirdiği bir cümledir "Cumhurbaşkanı olsam". Biliyorum mevcut düzen içerisinde bunu söylemem benim için hayata geçmesi milyarda bir bilene değil ancak hayal etmek de suç değil ya. Evet bugün kendimi sınırsız yetkiye sahip ağzında çıkan her şeyin kanuna dönüşebildiği bir makamda olsam ne yaparım diye düşündüğüm bir gün.

‎Öncelikle halkın canını okuyan küçük büyük her şeyi aklıma geldikçe kaldırırım. İşte bugünkü yazımızın konusu halk olarak canımızı sıkan olayların yaptırımların daha güzeli nasıl olur diyebileceğimiz konulardan bahsedeceğim. Bahsedeceğim konular önceden düşünülmeden önem sırasına göre ayrılmadan şu an aklıma ilk gelen konulardır. O yüzden şu konu bundan daha önemli gibi anlamlar çıkartmayın lütfen.

‎Öncelikle halkın cebinde küçük küçük bedeller ile kendi kasasını dolduran GSM operatörlerini bir hizaya çekerim. Çünkü taahhüt adı altında hangi ürünü ne şekilde sattıkları anlaşılmayacak bir yapıya sahipler. Ayrıca sistemi öyle bir kurmuşlar ki mesela 12 aylık taahhüt bitmesine 2 gün kala başka bir operatöre geçerseniz hiç ummadığınız cayma bedeli karşınıza çıkıyor. İşi garantiye alıp son günü beklediğinizde ise her nasıl oluyorsa yeni operatöre geçmeniz bir şekilde gecikiyor veya geciktiriyor. Ve her iki durumda çoğu zaman birkaç yılda vereceğiniz faturaların toplamından daha fazla bir fatura gönderiliyor. Şimdi yetkili makamlar şunu diyebilir, eğer fazla ödeme yapmanı sağlayacak bir fatura düzenlenmişse tüketici hakem heyetine gerekli belgeler ile müracaat edersen haksız olarak alınan ücreti geri alabilirsin. Yahu araştırma yapın 1000 tane adamdan kaç tanesi tüketici hakem heyetine başvuruyor. Lanet olsun diyerek hiç uğraşmıyor. Uğrasa ne ki kendisinden peşin alınan ücret pul olduktan sonra ancak eline geçebiliyor. İşte ben Cumhurbaşkanı olsam ilk yapacağım işlerden birisi Ali Cengiz oyunu ile halkın cebindeki ekmek parasını göz diken gözü doymaz kurum ve kuruluşların bu oyununu bozmak olacak. Tabii bu şekilde abonelikti taahhüttü ve benzeri yapılar sadece GSM operatörleri için geçerli değil aynı oyunu oynayan bankalar, elektrik dağıtım kurumları, doğalgaz abonelikleri, Büyük şehirlerde site yönetimleri ve benzeri her kurum kuruluş veya kim olursa olsun gözünün yaşını başının ağırlığını bakmadan, kesmiş olduğu faturalardan sorumlu tutar herhangi bir şekilde mağdur edilen vatandaşa tazminat ödemesine gerekirse ruhsat ve lisanslarının iptaline kadar cezalandırılmasını sağlarım.

‎Bir benzer yapıda bankalarda bulunmakta bilen bilir son yıllarda ülkemizde en fazla kar eden kurumlar bankalar bankaların gelir kaynağı bizleriz. Öncelikle esnafımızın ve işgörenlerimizin rahat edebilmesi için banka kredi kartı ve diğer ödemeler üzerindeki paylarını sıfıra yakın olacak şekilde olmasını sağlarım. İşlem ücreti veya farklı kelime oyunlarıyla adlandırarak aldıkları meblağ ve tutarlar o kadar büyük rakamlara ulaşmış ki halkın canı her geçen gün daha çok yanıyor. Kredi kartı aidatından tutunda herhangi bir ipotekli satış sonrasında mecbur bırakılan hizmetlerin fahiş bedelleri havale ücretlerinden tutunda es kazara bir gün gecikmiş ödemelerinizin bedelleri bunlar bir kişi için belki çok para olmayabilir ama halkımın cebinden haksız yere alınan bir kuruş bile benim için çok büyük bir haktır.

‎Bir başka konu ise öğrenciler. Milli eğitim bakanlığının neyi ne zaman yapacağını kestirmek ne mümkün hiç oralara girmeyeceğim. Tüm öğrencilere servis hizmetinin bedava olmasını sağlardım. Öğrencilerin her birine yaşı sınıfı ve okul türüne göre haftalık harçlık tahsis ederim. Bunun yanı sıra ilkokul ortaokul ve lise öğrencilerine günde en az bir defa içeriği mevsimine göre değişen sağlıklı yiyecek ve içecek dağıtımını sağlarım. Üniversite öğrencileri için öğlen yemeklerini tamamen ücretsiz hale gelmesini sağlarım. Çünkü sağlıklı bir gençlik en çok arzu ettiğimiz şeydir.

‎Maliyeci değilim ama vergiyi tabana yaymak yerine tavana yayarım. Tabanda milletin vermedik bir canı kaldı onu da gerekirse seve seve veriyorlar. Hep tabanın delik cebine el atılmaz ya. Neyse bu vergi işini daha sonraya bırakalım.

‎Bugünlük yüksek perdeden konuşmamızı sonuna gelelim nasip olur da bundan sonra elimiz kalem tutarsa devam edeceğiz.

‎Kalın sağlıcakla.